Başkalarının bize en ufak bir zararı dokunsa gereken tepkiyi anında koyuyoruz, gerektiğinde onları hayatımızdan bir kalemde silebiliyoruz ama sıra kendimize geldiğinde aynı hassasiyeti taşımıyoruz.
Kendimize verdiğimiz zararın (duygusal,psikolojik) çoğu zaman adını dahi anmıyoruz. Hayatımızı o kadar sıradanlaştırdık ve otomatiğe bağladık ki kendi kalıbımızdan dışarı çıkıp ne oluyor diye bakmayı akıl edemiyoruz ya da buna cesaret edemiyoruz. Bize belirlenen sınırlar içerisinde hareket ediyoruz, önümüze konulan duvarlardan başımızı dahi çıkaramıyoruz.
Her olumsuzluğu başkasına yıkma telaşıyla kendi muhasebemizi yapamıyoruz. Aslında önümüzdeki duvarları toplumun desteğiyle biz ördük, onlar tuğla taşırken , ustaca biz yerleştirdik onları hayatımızın merkezine. Bize önerilen kalıbı uyuyor mu demeden aldık, bizi neye benzeteceğini düşünmeden, kendi hayatımızı feda etme pahasına üzerimize giydik.
Üstün Dökmen: Kendi hayatını başkalarının beklentilerine göre yaşayan insanlar “VAR OLUŞUNU KİRAYA VERMİŞ DEMEKTİR” sözünü yüzümüze acımasızca çarparken biz hala başkaları “ne der” korkusuyla yaşıyoruz.
Kendi düşüncelerimiz bize tanınan alan içinde anlamlı, onun dışına çıktığımızda yine başkaları giriyor devreye. Bu durum zamanla normalleşiyor. Başkalarının hayatını kendi hayatın olarak kabul ediyorsun. Kendine yabancılaştıkça topluma yakınlaşıyorsun. Makinanın dişlileri seni senden alırken, benliğini sivri dişlerin arasında parçalarken artık “ben” kavramı yok oluyor, bunun yerine “Biz” demeye başlıyorsun ama “biz” kelimesinin içinde aslında “sen” yoksun.
Kendin için dünyaya gelirken başkalarının hamallığını yapıyorsun.
Editör: Bayram AKKOÇ