Aile bağlarının koptuğu, evin otel olarak kullanıldığı, ailenin artık manevi ağırlığının kaybolduğu yalnızca bedenlerin dört duvar arasında kaldığı bir birliktelikten sonra virüs hayatımıza girdi. Evin dışında ölüm kol gezerken, en güvenli yer yine evin içi, ailenin yanı oldu. Günlük alışkanlıklarımız içinde fark etmediğimiz çiçekleri fark ettik, çıkamadığımız evimizin penceresinden. Ekmek almak için çıkmak istemediğimiz evimizden çöp atmak için sıraya girdik. Sevdiklerimiz aklımıza gelmezken şimdi en önemli eksiklik onları dünya gözüyle bir kez daha görebilmek. Onların kanatları altında güvenlik hissini yaşamak. Normalde aklımıza gelmeyen dostları telefon rehberinden aramak. Normalde sıradan gelen ama virüs zamanında bulunmaz nimet olduğunu anladığımız yeşillikler içinde koşmak. Varlığın içinde ıskaladığımız güzelliklerin yokluğun içinde kabus gibi üzerimize gelmesi, aklımıza ve gönlümüze hucum etmesi. Aldığımız nefesin bile farkına varmadığımız yaşamımızın ne kadar uçuruma yakın olduğunu hissetmemiz. Çoğu zaman kalabalığın içinde yalnız kalmayı arzu ederken şimdi yalnızlığın üzerimize gözünü karartmışcasına gelmesi. Anladık mı ne kadar yanlış yaşadığımızı. Ya da yaşamak yerine hayatı nasıl uzaktan seyrettiğimizi.. Yaşamadan yaşlananlarımız vardı şimdi yaşlanmadan ölenlerimize ağlıyoruz. Geçecek bu günler inşaallah ama geçmeden yaşamayı öğrenmeliyiz. Bayram Akkoç